27 Mart 2009

Bologna Süreci: Neoliberal Yüksek Öğretim Politikaları

Yeşim KASAP ÇETİNGÖK
Bologna süreci GATS (Genel Hizmet Ticareti Anlaşması) rejiminin eğitim alanında şekillenmesiyle doğrudan ilişkilidir. Dünya Ticaret Örgütü içinde oluşturulan ve 1995 yılında yürürlüğe giren GATS, hizmetler alanının uluslararası ticaretinde “kuralları belirlemek” hedefiyle imzalanmış, kamusal hizmetler alanının uluslararası sermayeye karlılık alanı olarak açılmasının temel yasal düzenlemesi olarak geçerli hale gelmiştir. Türkiye 1995 yılında kurucu üye olarak GATS Antlaşmasını imzalamıştır. 2002 yılında 144 Dünya Ticaret Örgütü üyesinden 44 tanesi sınırlamaları kaldırarak ve gerekli yasal düzenlemeleri yaparak eğitim alanını sermayeye açacaklarını taahhüt etmiş durumda ve Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır.

Bologna süreci küreselleşen ekonomik ağlar ile ilişkilendirilmekte ve planlanan hedeflerle eğitime yeni bir biçim kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda eğitimin her kademesinde verim ve randıman (efficiency) kendini tek ölçüt olarak dayatmakta olduğu ve performansın vazgeçilmez bir parçası olarak hız faktörü öne sürülmektedir. Bu bağlamda maksimum ürün (veya kâr) almak adına performansın nasıl artırılacağı artık sadece işletmeci veya işverenlerin değil; araştırmacı, idareci ve hocalarıyla birlikte yüksek öğrenimin temel ilgi alanı olmuştur. Performans ölçütünün dışında kalan bütün hususlar tasfiye edilmektedir. Girişimci üniversite kimliği kurgulanmakta ve üniversiteler “kamusal alanın” dışında konumlandırılmakta ve bu yeni piyasacı ve girişimci bir modelleri ile özerkliklerinin garanti altına alındığı savunulmaktadır.

Bu süreç 19 Haziran 1999` da 23 ülkenin katılımıyla “Avrupa Yüksek Öğretim Alanı” yaratma girişimi olarak başlatılmıştır. Bu girişim, Japonya ve ABD’nin bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemesine yetişebilmek anlamında stratejik uzun vadeli bir plan olarak ta görülebilir. Deklarasyon’un ifade ettiği hedefi gerçekleştirebilmek üzere her imzacı ülkenin kendi eğitim sisteminde yapacağı reform kapsamına giren konular belirlenmiştir:

-okunabilir ve karşılaştırılabilir dereceler için ortak bir çerçevenin benimsenmesi;

-her ülkede sistemin lisans ve lisans-sonrası düzeylere ayrılması, lisans düzeyinin en az üç yıl ve emek piyasasına cevap veren nitelikte olması;

-yaşam boyu öğrenim etkinliklerini de kapsayan ECTS-kredi sistemi (farklı programlarda edinilen kredilerin transferine, biriktirilmesine yönelik sistem);

-karşılaştırılabilir kriterler ve yöntemlerle, kalite güvencesinde bir Avrupa boyutu;

-öğrencilerin ve öğretmenlerin serbest dolaşımına engelleri kaldırmak

2000 yılında Lizbon’da Avrupa Birliği’nin önüne konulan hedef 2010 yılına kadar “dünyanın bilgiye dayalı en rekabetçi ve dinamik ekonomisi haline gelmek” olarak belirlenmişti ve bu stratejide eğitim, ekonominin rekabetçi gücünü arttırmada bir araç olarak tanımlanmıştı. Yükseköğretim ise bilimsel üretim kapasitesi, vasıflı işgücü kaynağı olması ve toplumdaki ideolojik etki gücü ile de “stratejik önem” taşıyordu.

Lizbon Stratejisi; Bolonya Süreci’nin devam eden toplantılarında, (Prag 2001, Berlin 2003 ve Bergen 2005, Londra 2007) Avrupa yükseköğretim reformunun temel referanslarından biri haline geldi.

Katılımcı üniversitelerin Bologna Süreci boyutları ile ilgili olarak kaydettikleri ilerlemelerin kontrol edilmesi için "Kalite Güvencesi", "Derece Sistemi", "Eğitim Sürelerinin Tanınması", "Yaşam Boyu Öğrenme" ve "Ortak Derecelerin Oluşturulması ve Tanınması" öncelik alanlarına göre değerlendirme çalışma grupları kurulmuştu. Bologna grubunda şu an 46 ülke bulunmaktadır.

Bologna sürecine Berlin Toplantısı’nda UNICE (Avrupa Sanayi Isveren Konfederasyonlari Birligi), kabul edildi ve Bergen Toplantısı bildirisinde danışman üyeliği onaylanmisti. UNICE Kasım 2004’de yayınladığı “Bolonya Süreci Pozisyonumuz ve Beklentilerimiz” raporunda lisans sürecinin istihdama yönelik “kalifikasyon” verme süreci olması gerektiği vurgulanmakta ve eğitim programlarının esnekleştirilmesini istemekteydi. Ayrıca Konfederasyon, üniversitedeki çalışma alanlarının, mezunların uluslararası emek pazarındaki iş bulabilirliği göz önünde tutularak belirlenmesini; bu noktada piyasanın hangi alanlara ihtiyaç duyduğunu belirlemek için üniversitelerin sermaye çevreleri ile ilişkilerini güçlendirmesini beklentisini dile getiriyordu.

Sermaye çevresinin bu sürece aktif katılımı ve belirlenen hedefler üniversitelerin eğitim içeriği ve bilgi üretim süreçlerinin, içinde yer aldığı toplumun ihtiyaçlarına ya da evrensel bilimsel üretime yönelik işlevinin dönüşümünü sergilemekte ve eğitimin “küresel ya da bölgesel pazarın” ihtiyaçlarına göre şekillendirileceği sinyalini vermekteydi.

Türkiye ve Bologna Süreci

Türkiye 2001 yılından itibaren Bologna sürecine üye durumundadır. Üyeliğini aktif bir şekilde sürdürmektedir. Bologna Süreci 2007–2009 dönemi çalışma gruplarından “Bologna Yeterlilikler Çerçeveleri Koordinasyon Grubu” ve bir önceki dönemde (2005–2007) de üyesi bulunduğu “Bologna Süreci Durum Değerlendirmesi Çalışma Grubu”na üye olarak seçilmiştir.

Türkiye’de yüksek öğrenim alanındaki yapısal değişiklikler çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerince Bologna rehberleri tarafından sürdürülmektedir Türkiye, 2005 yılında 43 ülke arasında '3.44' ortalama ile 33. sırada iken, 2007 yılında '4.17' ortalama ile aralarında Almanya'nın da bulunduğu 9. sırada yer alan ülkeler arasındadır." Bu karne notu Türkiye’de üniversitelerin yapılanmasında köklü değişikliklerin yapıldığının göstergesidir. Öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği bu sürecin başka bir kriteri olarak geçerli olmaktadır ve Türkiye bu anlamda daha çok gönderen konumunu korumaktadır.

Bologna sürecine Türkiye yüksek öğretim alanına oluşturulmasına katılması akla gelen ilk soru Türkiye`nin bu Bologna karne notunu nasıl aldığıdır. Bir başka bir deyişle, bu süreç ile ilişkili olarak yüksek öğretim alanında hangi değişiklikler yapılmıştır?

“Avrupa Yüksek Öğretim Alanı”na eklemlenme sürecinde Türkiye`deki dört önemli yasal düzenlemeden söz edilebilir: Bu değişiklikler aşağıdaki tabloda sergilenmektedir:

1 Temmuz 1996 (ağustos 2003 değişiklik) Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği

20 Eylül 2005 Yüksek Öğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği

20 Eylül 2005 (28 aralık 2006 değişiklik) Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yüksek Öğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliği

28 Aralık 2006 Yüksek Öğretim Kurumlarının Yurt Dışındaki Kapsama Dahil Yükseköğretim Kurumlarıyla Ortak Eğitim ve Öğretim Programları Tesisi Hakkında Yönetmelik

Avrupa Birliği`nin 2005`te Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri öncesi tarama sürecinin başlamasına onay verilmesinden sonra ilgili yasal düzenlemelerin hızlandığı gözlenmektedir. Tarama sürecinin ilk konularından birinin eğitim – kültür başlığını taşıması bu hızlanmayı açıklayacak niteliktedir. Nitekim dönemin Milli Eğitim Bakanı bu tarihten sonraki eğitime dair atılacak her adımın “AB’ye endeksli” olacağını vurgulamaktadır.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu´nda 1996 yılında yapılan bir değişikle Bologna deklarasyonunun karşılıklı tanınma bağlamında öngördüğü üç aşamalı yüksek öğrenim, önlisans, lisans ve doktora gerçekleştirilmiştir. 2003`te yapılan değişiklikle ise lisans diplomasını yüksek bir notla almış kişiler için dilekçe ile başvurmak şartıyla doktora yapma olanağı sağlanmaktadır.

Eylül 2005` teki kalite güvencesine dair yönetmelik ile Yüksek Öğretim Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu kurulmuş ve üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerinin değerlendirilmesi ve kalitelerinin arttırılması için prensipler oluşturulmuştur. Bu sitede sadece genel tanımlar üzerinde durulduğu ve hangi üniversitelerin uluslararası hangi üniversitelerle akademik düzeyde işbirliği içinde olduğundan söz edilmemektedir.

Avrupa Birligi Komisyon 2006 2007 komisyon raporunda Aralık 2006´dan beri geçerli olan yönetmelikle Türkiye´den sekiz üniversite YÖK ile anlaşmalı olarak State University of New York üniversitesiyle ortak bölümler, bir başka üniversite ise Almanya Bochum´da Meslek Yüksek Okulu ile ortak ön lisans eğitim programları sunduğu açıklanmaktadır. YÖK izni alınmadan lisans düzeyinde bölümler sunmak da mümkün olmaktadır. Bu ortak çalışmalar Türkiye`de yüksek öğretimin uluslararası pazara açıldığının göstergeleridir. Haziran 2006’da Avrupa Kredi Transfer Sistemi üniversitelerde zorunlu hale getirilmiştir.

Bologna söyleminin neoliberal dönüşümü hedefleyen diğer referanslarını YÖK’ün 2006 yılında hazırladığı Yükseköğretim Stratejisi Raporu`ndan alıntılarla sergilemek mümkündür. 250 sayfa gibi oldukça kapsamlı şekilde hazırlanan bu raporda, dünya çapında yükseköğretimin kitleselleştiği belirtilmekte ve neoliberal eğitim politikalarının başka bir argümanı eklenmektedir: “Bu eğilimin en önemli sonuçlarından biri “eğitim maliyetlerinin” düşürülmesidir”. Bu şekilde eğitim kitleselleştikçe, devlete mali yükünün artacağı vurgulanmaktadır. Kitleselleşmenin ikinci özelliği olarak "yüksek öğretimin ilk aşamalarında eğitimin büyük ölçüde standartlaşması, modülerleşmesi” gösterilmektedir Standartlaştırma, eğitimin ticaret için meta konumunu sağlayan üniversite eğitiminin bilimsel çalışmayla doğrudan ilişkisini, karşılıklı yeniden üretime dayanan dinamik yapısını ortadan kaldıran bir olgudur.

Rapor ayrıca, üniversite yönetimlerinin mali özerkliği konusunda değinmektedir. Üniversitelerin yerleşik ilkesi "özerkliğin" mali özerkliğe indirgenerek tartışılması düşündürücüdür. Raporda vakıf üniversitelerinin sayısının %7’den %16’ya çıkarılmasının hedef olarak belirlenmesi, kamu üniversitelerinin piyasalaştırılmasının yanında, eğitim alanın doğrudan sermaye karlılık alanı olarak açılmasının da izlenilen diğer bir politika olduğunu göstermektedir. Raporda “üniversite dışı paydaşların üniversite yönetimine katkı ve destekte bulunmaları gerekir“ vurgusu yer almaktadır. Amerika’daki sistemin örnek olarak gösterildiği raporda bu katılımın idari ve mali konularda olacağı söylenmekte ve Türkiye için üniversitelerin kendi kararları ile üniversite ve fakülte düzeyinde danışma kurulları oluşturulabileceği belirtilmektedir. Benzer bir yaklaşımla raporda toplumla ilişki başlığı altında “özel sektör birimleri ve STK’larla çeşitli düzeylerde ilişkiler kurulmasını kolaylaştıracak süreç ve yöntemler sağlanmalıdır” denilmektedir.

Bologna Süreci’nin “istihdam edilebilirliğe yönelik eğitim” hedefi, üniversite eğitimine yaklaşımın, “emek pazarının ihtiyacı doğrultusunda kişi merkezli öğrenim” haline gelmesine yol açmaktadır. Avrupa sermayesinin sürekli gündemde tuttuğu “yaşam boyu” öğrenme sistemleri için, Bolonya Süreci içinde üniversitelerin işlevlendirilmesi istenmektedir. Yaşam boyu eğitimde ana vurgu yetişkin işgücünün sürekli eğitimidir. Toplumun her kesimine olanaklarını koşulsuz ve eşit biçimde açması gereken üniversiteler, öngörülen sistemde bunu para karşılığı yapmaktadır.

Yazarın "Türban Söylemi ve Bologna Süreci" başlıklı yazısından alınmıştır.

Kaynak:http://kongrekaraburun.org/metinler/B6_2.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder